• Nombre de visites :
  • 4039
  • 3/2/2008
  • Date :

İslam Cumhuriyeti

İslam Cumhuriyeti

    Çeyrek asırdır hiç gündemden düşmeyen İran, tarihiyle de hep ilgi odağı olmuştur. Dünyanın medeniyet sahibi sayılı ülkeleri arasında devamlı kendisini hissettirerek 2500 yıllık tarihiyle medeniyetinden ve o topraklarda hüküm süren imparatorluk ve şahlıklardan hep söz ettirmiştir.

   İran’da tarih boyunca hep bir devlet geleneği, farklı bir siyaset anlayışı var olmuştur. İmparatorluk ve şahlık geleneği hep süre gelmiştir.

   1979 Şubatında  Şahlık geleneğine daha doğrusu 2500 yıllık saltanata dayalı siyaset geleneğine  son vererek dünya literatürüne yeni bir siyaset anlayışı getirdi.

   25 yıl önce sürgünden İran’a dönen İmam Humeyni, Beheşti Zehra’da yaptığı tarihi konuşmada kuracağı devletin "İslam Cumhuriyeti" olacağını açıklıyordu. İmam Humeyni gerçekleştirmiş olduğu bu devrimle hem batı dünyasını hayrete düşürmüş hem de İslam aleminde bir ilke imza atmıştı.

   İran İslam Devrimi bir taraftan şahlık sistemini tarihin çöplüğüne atarken diğer taraftan şimdiye kadar kimsenin anlayamadığı bir devlet sistemi getiriyordu. Batılılar İslam devleti olarak tanıdıkları İran’daki rejimi asla çözemediler çünkü onların tanıdığı İslam’da böyle bir devlet sistemi yoktu.

   Sünni İslam anlayışında bir devlet sisteminin olmayışı, beşeri sistemlerin karşısında alternatif bir İslam devlet modeli ortaya koyamayışları, devamlı mevcut hükumetleri benimsemelerine ve onları meşru bilmelerine sebep olmuştur.

   Şii İslam anlayışı tarih boyunca Kur’an kaynaklı olmayan hiç bir devlet sistemine boyun eğmemiş devamlı dönemin sistemlerine karşı kıyamlar ve ayaklanmalar gerçekleştirmiştir.

   25 yıldır başlangıcından günümüze kadar ne doğu ne de batı blokuna yaslanmayan ve doğu bloku çöktükten sonra tek güç kalan batıya da boyun eğmeyen İran İslam Cumhuriyeti’nin özünü ve belkemiğini oluşturan VELAYET-İ FAKİH  sistemidir. Şimdiye kadar kimse bunun nasıl bir sistem olduğunu anlama hünerini gösterememiştir. Batı emperyalizmi bu rejimi yıkmak için savaş, ambargo, baskı gibi her türlü yolu denedi ama başarılı olamadı.

   1989 yılında İmam Humeyni’nin vefatıyla yıkılacağına inanılan İran İslam Devleti bu sistem sayesinde ayakta kalmayı başarmıştı. İmam Humeyni’nin yerine geçen Ayatullah Hamenei  onu aratmayan siyasetiyle bu sisteme güç kazandırdı. Velayet-i Fakih sisteminde baştaki liderin önemli olmadığını asıl sistemin önemli olduğu görüşünü hakim kıldı. İran İslam Cumhuriyeti’nin ezeli düşmanı olan ABD, İran’nın bu sistemini nasıl yıkıp yerine demokratik bir rejim yerleştirmenin planlarını yapıyordu. Tek yolun Velayet-i Fakih sisteminin dikta bir rejim olduğunu, halkın bunu istemediğini dolayısıyla halka dayalı bir rejimin gelmesi gerektiği görüşünün yayılması olarak görüyordu.

   İran, sekiz yıllık savaş sonrası ekonomik sıkıntı, issizlik, eğitim gibi sorunlara çare bulmaya çalısırken, bunu firsat bilen ABD içerideki dostları aracılığıyla rejim aleyhine faaliyetlerini artırdı.

  7 yıl önce Cumhurbaşkanı seçilen Hatemi, halka verdiği vaadler neticesinde yüzde seksenlik bir oy oranıyla halkın ümidi olmuştu. Hatemi, kendisini ve kabinesini yenilikçi, ıslahatçı veya reformcu olarak adlandırması batının dikkatini üzerine toplamasına sebep oldu. Dünya, İran değişiyor hayallerini kurarken Hatemi büyük bir sorunla karşı karşıya kalmıştı; yenilikçiydi ama neyi yenileyecekti? Reformcuydu ama nede reform yapacaktı? Islahatçıydı ama neyi islah edecekti? İşte Hatemi bunu  kamuoyuna açıklamakta zorlanıyordu. Batılılar ise Hatemi’nin sistemi değistirmesini bekliyordu, bu alanda karşılıklı yakınlaşmalar olduysada bir sonuç vermedi. İçdeki devrim muhalifleri Hatemi’nin etrafında toplandılar her alanda Hatemi’nin yanında yer aldılar. Hatemi ikinci defa Cumhurbaskanı seçilince Parlemento desteği de arkasındaydı. Hem halk desteğini hem de Parlemanto desteğini arkasında hisseden  Hatemi başarılı olamamalarının sebebinin Muhafazakarların kendilerini engellemesi olarak göstermeye çalıstı. Ve arkasındaki güce batının da desteği eklenince Hatemi devletin dinamiklerini eleştirmeye başladı. Anayasa Koruma Konseyi’nin (Şura-i Nigehban) yetkilerinin azaltılmasını, bu şuranın kendilerini engellediğini, Velayet-i Fakih’in yetkilerinin çok olduğunu bunun demokratik olmadığını ve kendi yetkilerinin çoğaltılması gerektiğini yüksek sesle dile getirerek bu alanda Parlamento’ya anayasa değisikliği için önerge verdi. Parlemantoda onaylanan bu önergeler Anayasayı Koruma Konseyi tarafından reddedilince milletvekilleri demokrasiden söz etmeye başladılar. İran’da tansiyon yükselmeye başladı öğrenci eylemleri, yürüyüşler, protestolar arttı. İçdeki batı yanlısı basının, rejimi açıkca eleştirmeye başlaması sistem sallanıyor, halk ayaklanıyor söylentilerine yol açtı. Gelişen her olumsuz olaydan sonra sahneye çıkan Velayet-i Fakih makamında oturan Ayatullah Hamenei her konuşması ve problemin kaynağını açıklamasıyla halkın bir kat daha sevgisini kazanıyor, sistemin bir kat daha güçlenmesini sağlıyordu.

  Son zamanda meydana gelen siyasi kriz diye adlandırılan olaylar aslında demokrasi isteyenlerin son çırpınıslarıdır. Çünkü 7 yıl boyunca halka verdikleri vaadleri yerine getiremeyen hükümet ve sözde reformcu milletvekilleri arkalarında halk desteğini göremeyince ve bu ay sonunda yapılacak parlemento seçimlerini kazanamayacaklarını anlayınca suni gündem olusturdular. Halkın kendilerine desteğinin ancak Velayet-i Fakih sistemini kabul ettikleri takdirde olacağını anlayamadılar.

 Parlemento seçimleri için adaylıklarını açıklayan 8000 bin kişiden 2400 kişinin adaylık başvurularının  yüksek seçim kurulu görevini de üstlenen Anayasayı Koruma Konseyi tarafindan anayasaya uygun olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi bu kurumu hedef haline getirdi. Önce haftalarca parlementoda oturma eylemi yaptılar ve sonuç vermeyince  topluca istifalarını sunarak yeni bir kriz yaratmak istediler. Bunun, halkın,  Devrimin yıldönümünü kutlamalara hazırlandığı bir zamana denk gelmesi yeni bir imtihan sahnesini doğurdu. Dünya medyası İran’a odaklanmıştı, 22 Behmen (11 Şubat) Devrimin yıldönümü yürüyüşüne halk, ya Velayet-i Fakih sisteminden bıkmış artık demokratikleşmek istiyor görüşüyle katılmayacak ya da 25 yıl her türlü sorun ve problemlere rağmen korudukları İslam devletini desteklemek, Velayet-i Fakih sistemiyle tekrar biat yenilemek için sokaklara dökülecekti. Halk 11 Şubat’ta tercihini yaparak demokrasi ve reform taraftarlarına cevaplarını verdi. Birçok kesim bu yürüyüşün ve ilerideki parlemento seçimlerinin bir tasviye ve gerçek islamı isteyen ve istemeyenlerin safalarının ayrılacağı ve Velayet-i Fakih sisteminin hakimiyetinin güçleneceği kanaatini taşımaktadır.

   Halkın görüşünün bir aynası olan bu "Devrim Yürüyüşü" 20 Şubat’taki seçimlere nasıl yansır hep beraber göreceğiz.

   25 yıl boyunca İran’da eksik olmayan bu gibi kısır çekismeler batılıları sevindirip İslam Cumhuriyeti’nin yıkılacağını düşünen batılıların ve İslam aleminin İran’daki “Velayet-i Fakih” sistemini tanımadıkları bir gerçek.

   Dünya, İran' ın 2500 yıllık tarihini, kültür ve medeniyetini tanımak için çaba harcıyacaklarına şu henüz tanınamayan 25 yaşındaki “Velayet-i Fakih”sistemini bir araştırsınlar. Çünkü Kur'an' a dayalı Resulullah´ın Medine devletinden ve Hz. Ali’nin 5 yıllık Kufe’deki devlet sisteminden ilham alınarak ve masum İmamların öğretilerinden hareketle kurulan “Velayet-i Fakih” sistemi şu an yeryüzünde en mükemmel yönetim sistemi olarak gösterilen Demokrasiye alternatif bir sistem gibi görünüyor. 

 

 

İran İslam İnkılabının Tarihi Kökleri

İslam Ümmeti Birliği

Muharrem'in İslam inkılabının zaferindeki rolü

İslam inkılabı, İslami kültür ve medeniyetin ihyası

İslam İnkılabı'nın Özellikleri

İran İslam Devriminin Yıldönümü ve Zafer Günü

İRAN İSLAM İNKILÂBI

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)